Wednesday 8 January 2025 - 14:29
Emirü'l-Müminin (a.s) fesahat ve belagat konusunda en üst seviyedeydi

Havza / Ayetullah Mekarim Şirazi Nehcül Belaga'nın 35. mektubunun Ali'nin (a.s) en fesih ve belagatli mektuplarından biri olduğunu söyledi.

Havza Haber Ajansı'na göre, Hazreti Ayetullah Mekarim Şirazi, "İbn Abî'l-Hadid'in Emirü'l-Müminin'in (a.s) fesahat ve belagatı hakkında 35. mektup temelinde ne düşündüğünü nasıl tanımlar?" sorusuna şu şekilde yanıt verdi:

Kısa cevap:
İbn Abî'l-Hadid, Nehcül Belaga'nın 35. mektubunu açıklarken, O'nun fesahat ve belagatından etkilenmiş ve şöyle demiştir: "Bak, bu büyük insan bu mektupta nasıl fesahati yönlendirmiş, kontrolünü elinde tutmuş. Fasih olanların O'nun gibi yazmaya çalıştıklarında zorlandıklarını, ama onun ince ve akıcı bir şekilde konuştuğunu görüyoruz. Kureyş kabilesi ve Mekke'deki alimler arasında cesurlar ve zühd sahipleri pek fazla görülmemişti. O halde, nasıl oldu da o, ilim, fesahat, belagat ve zühd alanında herkesin önüne geçti? Bu büyük insana bu kadar ruhsal avantajları ve güzel özellikleri kim bahşetti?"

Detaylı cevap:
Nehcül Belaga'nın 35. mektubu, Emirü'l-Müminin Ali (a.s) tarafından yazılmış en fesih ve belagatli mektuplardan biridir. Kısa ve çok güzel ifadelerle konuyu tam anlamıyla ifade etmiştir. "İbn Abî'l-Hadid", bu mektubun etkileyici fesahat ve belagatından son derece etkilenmiş ve şöyle demiştir: "Bak, bu insan bu mektupta nasıl fesahati yönlendiriyor, kontrolünü elinde tutarak her yöne götürüyor. Bu ifadeler, birbirinin ardından sıralanmış bir şekilde bütün kelimeler fetha harekesiyle, çok nazik, akıcı ve her türlü yapaylıktan uzak olarak mektubun sonuna kadar devam ediyor. Oysa fesih olanlar, bir mektup veya hutbe yazmaya başladıklarında, cümleleri ve kelimeleri bazen damme bazen de kesre ve bazen de fetha olarak getiriyorlar; eğer hepsini tek bir harf (fetha, damma ve kesre) ile getirmek isteseler, çeşitli zorluklarla karşılaşıyorlar. İşte bu durum, Abdulkahir Cürcani'nin işaret ettiği Kur'an-ı Kerim'in mucizelerinden biridir. Bu konuda şöyle der: 'Nisa Suresi'ne ve ardından Maide Suresi'ne bak. İlkinde ayetlerin çoğu her yerde fetha olarak gelirken, ikincisinde hiç fetha yoktur ve öyle bir durumdadır ki bu iki sureyi birbirine karıştırırlarsa asla karışmazlar ve dengesiz bir birleşim izleri görünür...' Subhanallah! Bu büyük insana bu kadar ruhsal avantajları ve güzel özellikleri kim bahşetti? O, başlangıçta Mekke'den genç biriydi ve asla hikmet sahipleriyle ve bilim insanlarıyla bir araya gelmedi. Yine de, hikmetin sırları ve ilahi hikmetlerin inceliklerinde Platon ve Aristo'yu geride bıraktı. Bilim insanları ve ahlak bilgeleriyle asla bir araya gelmedi; buna rağmen Sokrat'tan bile önde oldu. O, cesurlar arasında yetişmemişti; çünkü Mekkeliler ticaretle uğraşıyorlardı, savaşla değil; ama yeryüzündeki her insandan daha cesurdu. Birine "Halaf el-Ahmer" dedi ki: 'Acaba İbn Abî Talib (Ali) mi daha cesurdur yoksa Abense ve Bustum (Arapların meşhur kahramanları) mı?' Cevap olarak şöyle dedi: 'Abense ve Bustum insanlarla karşılaştırılır, daha üst birisiyle değil.' Bir başka kez soru sordular: 'Her halükarda sonucu söyle.' Dedi ki: 'Allah'a yemin ederim ki eğer Ali (a.s) bu iki kişiye karşı bağırsa, onlar ona saldırmadan önce korkudan bayılırdı.'
Fesahat açısından baktığımızda ise Ali (a.s), Sihban ve Kus'dan (Arapların meşhur fesihleri) daha fesihti; oysa Kureyş en fesih Arap kabilesi değildi; aksine, Curhum kabilesinin en fesih kabile olduğu söylenmiştir. Zühd açısından da Ali (a.s), dünyanın en zühd sahibi ve iffetli insanıydı. Kureyş'in hırslı ve dünyayı seven insanlar olduğu düşünüldüğünde, bu durum, Muhammed (s.a.a) tarafından eğitilen ve ilahi inayetle kuşatılan biri için şaşırtıcı değildir."

Tags

Your Comment

You are replying to: .
captcha