Sunday 5 January 2025 - 23:34
Cinsiyet değişikliği hakkında neler biliyoruz?

Havza / Cinsiyet değişikliği konusu fıkhi, hukuki ve sosyal alanlarda tartışmalı meselelerden biri haline gelmiştir. Bir yandan kapsamlı yasal düzenlemelerin eksikliği, diğer yandan toplumun ve hatta bazı yargı mercilerinin trans bireyler ile diğer cinsel yönelimler arasındaki temel farkları yeterince tanımaması, cinsiyet değiştirmek isteyen bireyler için birçok zorluğa yol açmaktadır.

Giriş:

Son yıllarda cinsiyet değişikliği konusu fıkhi, hukuki ve toplumsal alanlarda tartışmalı bir mesele haline gelmiştir. Bir yandan kapsamlı yasal düzenlemelerin eksikliği, diğer yandan toplumun ve hatta bazı yargı organlarının trans bireyler ile diğer cinsel yönelimler arasındaki temel farkları yeterince tanımaması, cinsiyet değiştirmek isteyen bireyler için birçok zorluk yaratmaktadır.

Havza Haber Ajansı bu konunun farklı boyutlarını incelemek amacıyla, “Cinsiyet Değişikliği: Fıkhi ve Hukuki Perspektifler” kitabının yazarı ve Kur’an Bilimleri ve Öğretileri Üniversitesi Öğretim Üyesi Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Muhammed Mehdi Keriminia ile detaylı bir söyleşi gerçekleştirdi.

Bu değerli âlim, danışmanlık ve yazarlık alanındaki bilimsel ve pratik deneyimlerinden faydalanarak mevcut zorlukları açıklamakta ve bu durumdan çıkış yollarını sunmaktadır. Söyleşi, bu meseleyle karşılaşan kanun koyucular, uzmanlar ve aileler için rehber niteliğinde olabilir.

Öncelikle Havza haber Ajansı’nda yer aldığınız için teşekkür ederiz. İslam fıkhında insanların cinsiyetlerine dair nasıl bir sınıflandırma yapıldığını ve şeriat açısından cinsiyet değişikliğine bakışın ne olduğunu bize açıklayabilir misiniz?

Bismillahirrahmanirrahim.

Cinsiyet değişikliği, modern dönemde tartışılan yeni meselelerden biridir. Bu konu, yaklaşık altmış yıl önce, 1964 yılında, İmam Humeyni (r.a) tarafından Tahriru’l-Vesile adlı eserinde ele alınmıştır.

Kitabın ikinci cildinin sonunda, İmam Humeyni (r.a.), o dönemde yeni sayılabilecek bazı konulara değinmiştir ve bunlardan biri de cinsiyet değişikliği meselesidir. Bu bölümde on farklı mesele üzerinde durmuş ve her birinin -benim kanaatime göre- bir doktora tezi konusu olabilecek derinlikte olduğunu belirtmek isterim. Bu meselelerin her biri detaylı araştırma ve inceleme yapılmasını gerektirmektedir.

İmam Humeyni (r.a.), ilk meselede cinsiyet değişikliğinin caiz olup olmadığı konusunu ele almış ve şöyle demiştir:

“Zahire göre, erkekten kadına veya kadından erkeğe cinsiyet değişikliği yapmak haram değildir. Aynı şekilde, hermafrodit (hünsâ) bir kişinin ameliyatla iki cinsiyetten birine dahil edilmesi de haram değildir.”

İmam Humeyni (r.a), bu mesele üzerinde dururken cinsiyet değişikliğinin çeşitli türlerine de değinmiştir. Hatırlıyorum, bir yabancı gazeteci bana Şii fakihlerin cinsiyet değişikliği konusundaki görüşlerini sormuştu. Cevap olarak, bu konuda ilk görüş bildiren fakihin İmam Humeyni olduğunu söyledim. Gazeteci bunun belgelerini isteyince Tahriru’l-Vesile kitabını getirdim ve tercüman aracılığıyla metinleri ona açıkladım. Gazeteci kitabı gördüğünde büyük bir şaşkınlık yaşadı ve İmam Humeyni’nin (r.a.), İslam İnkılabı’ndan önce 1964 yılında Türkiye’de sürgündeyken bu konuyu ele almış olmasına hayran kaldı.

Gazeteci ayrıca, İmam Humeyni’nin (r.a.) neden cinsiyet değişikliği meselesini kitabında ele aldığını sordu. İlk başta bu soruya net bir cevap veremedim. Ancak daha sonra, İmam Humeyni’nin (r.a.) öğrencilerinden ve Risale-i Nevîn kitabının yazarı Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Biâzar Şirazi ile yaptığım bir görüşmede bu sorunun yanıtını buldum.

Biâzar Şirazi şöyle açıkladı: O dönemde bir grup haftalık olarak gazeteleri ve dergileri inceler, güncel olayları derler ve bunları bir rapor halinde İmam Humeyni’ye (r.a.) sunardı. Bu raporlar arasında, o zamanlar gündemde olan cinsiyet değişikliği konusu da yer alıyordu. İmam Humeyni (r.a), bu raporları aldıktan sonra uygun bir zamanda bu konunun fıkhi boyutlarını açıklamıştır.

Bu konu oldukça önemli olup geniş hukuki ve fıkhi sonuçlar doğurmaktadır. Örneğin cinsiyet değişikliğinin gerçekleşmesi durumunda evlilik, miras, velayet, vesayet ve ailevi statü gibi meselelerde ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Bu bağlamda, en önemli soru genellikle şu şekilde dile getirilir: Cinsiyet değişikliği caiz midir, değil midir? Bu soru, büyük taklit merciileri tarafından sıkça ele alınır ve kitaplarında tartışılır.

İmam Humeyni (r.a), bu meseleyi gündeme getirerek Şii fıkhında önemli bir dönüşüm sağlamış ve bu konuyu derinlemesine inceleyen bir yaklaşım başlatmıştır. O zamandan bu yana fakihler, özellikle de İmam’ın öğrencileri, bu konuda birçok fıkhi kitap ve makale yazmıştır.

İslam fıkhı açısından, insanların cinsiyeti sadece kadın ve erkekle mi sınırlıdır?

İslam’da insan cinsiyetlerinin sınıflandırılması konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır:

Birinci Görüş (Meşhur Görüş):

Bu görüşe göre, insanlar yalnızca erkek ve kadın olarak iki gruba ayrılır ve üçüncü bir cinsiyet yoktur. Bu anlayışa göre belirsiz durumlarda, örneğin hermafrodit (hünsâ) bireylerde, kişinin cinsiyeti şer’i deliller ve işaretler yoluyla bu iki cinsiyetten birine dâhil edilmelidir.

Bu görüş hem Kur’an ve sünnetin zahirinden hem de İslam’ın temel kaynaklarından çıkarılmıştır. Büyük alimlerden Şeyh Ensari ve Sahib Cevahir bu görüşü desteklemiş ve bu, fakihlerin çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.

İkinci Görüş (Azınlık Görüşü):

Bu görüş insanların cinsiyetlerini yalnızca erkek ve kadınla sınırlı tutma noktasında bir ısrarın ne kadar gerektiğini sorgular. Bu görüşe göre üçüncü bir cinsiyet kabul edilebilir ve bu cinsiyet, hem erkek hem de kadın özelliklerine sahip olan kişilerden oluşur, yani çift cinsiyetli (hermafrodit) bireyler.

Bazı fakihler hatta dördüncü bir cinsiyetin kabul edilebileceğini öne sürmüşlerdir; bu cinsiyet ne erkek ne de kadındır, özellikle hermafrodit bireylerde, yani hiçbir belirgin cinsel organı olmayan ve yalnızca idrar yolu gibi bir çıkış organına sahip olan kişilerde. Ancak bu görüş, fakihler arasında azınlık görüşü olarak kabul edilir.

Nitekim genel olarak Kur’an ve sünnetten çıkarılan ve fakihlerin çoğunluğu tarafından kabul edilen görüş, sadece erkek ve kadın cinsiyetlerinin varlığıdır.

Lütfen, İslam fıkhında hünsâ (hermafrodit) kavramını ve bunun trans bireylerle arasındaki farkları anlaşılır bir şekilde açıklayınız.

Cinsiyet değişikliği konusu üzerinde, cerrahi işlem talep eden kişilerin tanınması büyük bir öneme sahiptir, çünkü bu kişiler hakkında yapılan değerlendirme, uygulanacak cinsiyet değişikliği ameliyatlarının türünü belirler. Cinsiyet değiştirmek isteyenler birkaç gruba ayrılabilir. İlk grup, fiziksel ve ruhsal olarak tamamen sağlıklı olan, hiçbir bedensel ya da psikolojik sorunu bulunmayan kişilerdir ancak akıl dışı sebeplerle cinsiyet değiştirmek istemektedirler.

Örneğin bazı kişiler askerlikten kaçmak amacıyla karşı cinsiyet olmak isteyebilir veya bazıları duygusal ve aşk hayatıyla ilgili sebeplerle bu isteği dile getirebilirler. Bu kişiler üzerinde yapılan değerlendirmeler, bedensel ya da ruhsal bir rahatsızlıklarının olmadığını, sadece akıl dışı motivasyonlarla cinsiyet değiştirmeye çalıştıklarını ortaya koyar.

Bu grup için hiçbir fakih cinsiyet değişikliği ameliyatına onay vermez ve doktorlar da bu kişilere böyle bir ameliyat yapmaktan kaçınır çünkü önce bireyde bir hastalığın varlığı kanıtlanmalıdır. Şer’i açıdan da bu grup için cerrahi işlem yapmak haramdır.

Cinsiyet değiştirmek isteyen ikinci grup, genital organları karın boşluğunda gizli olan kişilerdir. Bu kişiler, dışarıdan kız gibi görünse de, erkek cinsel organları karın boşluğunda yer almaktadır. Genellikle bu kişiler ergenlik dönemine (yaklaşık 15 yaşına) girdiklerinde, karın ağrısı gibi belirtilerle doktora başvururlar. Yapılan ultrason, görüntüleme ve teşhis testleri sonucunda karın boşluğunda erkek cinsel organının bulunduğu ve bu organın cerrahi müdahale ile ortaya çıkabileceği anlaşılır.

Aslında bu tür cerrahi işlem bir tür cinsiyet keşfi olarak kabul edilebilir çünkü başlangıçta kişi erkekti ancak dış görünüşü kız gibi olduğu için, hatta kızlık kimliği verilmişti. Gerçek cinsiyetin keşfi sonrasında bu bireyler cerrahi işlemle gerçek cinsiyetleri olan erkekliklerine kavuşurlar.

Üçüncü grubu hünsâ ya da çift cinsiyetli bireyler oluşturur. Bu kişiler, her iki cinsel organa da sahip olan bireylerdir. Bu kişilerin cerrahi işleminde, genital organlardan biri çıkarılır ve diğeri güçlendirilir.

Örneğin, bir kişinin tam kadın cinsel organı ve küçük bir erkek cinsel organı varsa, erkek cinsel organı çıkarılarak kişi kadınlar grubuna dahil edilir. Tersine, bir kişi neredeyse tamamlanmış bir erkek cinsel organına sahipken zayıf bir kadın organı varsa, kadın organı kapatılarak kişi erkekler grubuna dahil edilir.

Cinsiyet değiştirme ameliyatlarının önemli bir kısmı, bu hünsâ bireylerine yönelik yapılmaktadır.

Dördüncü grup, transseksüel ya da travesti olarak bilinen bireylerden oluşur ve en fazla tartışma ve görüş ayrılıklarına yol açan, oldukça geniş bir konudur. Bu grup, psikolojik ve ruhsal olarak kendilerini karşı cinsiyete ait hisseden bireylerden oluşur.

Örneğin, fiziksel olarak tamamen erkek olan bir birey derin bir şekilde kendisinin bir kadın olduğuna inanır. Bunun tersi de mümkündür; tamamen kadın vücuduna sahip bir birey, kendisini erkek olarak hissedebilir. Bu kişilerle yapılan görüşmelerde bedensel olarak bir sorunları olmadığı ancak yaratılışlarında bir hata olduğunu ve kadın ruhunun erkek bedenine ya da erkek ruhunun kadın bedenine yerleştirildiğini düşündükleri anlaşılır.

Başka bir deyişle, bu kişiler cinsel kimlik bozukluğu yaşarlar; yani beden ve zihin arasında bir uyumsuzluk vardır. Örneğin bu bireylerden biri, İmam Rıza’nın (a.s.) türbesine ziyarete giderken, “erkekler bölümünden mi girmeliyim yoksa kadınlar bölümünden mi?” sorusunu sormuştur, çünkü bedeni erkek olmasına rağmen varoluşsal olarak kendini kadın olarak hissetmektedir.

Maalesef bu psikolojik bozukluk için ne modern tıp ne de geleneksel tıp bir tedavi bulabilmiştir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki bazı kişiler gerçekten trans olduklarını iddia ederken gerçekte trans değillerdir. Buradaki tartışmamız, psikolojik açıdan trans oldukları kesin olarak kanıtlanmış bireylerle ilgilidir. Danışmanlık için başvuran bazı bireylerle yapılan görüşmelerde, bazıları başka ruhsal bozukluklar taşıdığı için gerçek bir trans birey olarak kabul edilmezler.

Kesin olarak transseksüel olduğu teşhis edilen kişilerde mevcut tedavi yöntemleri sonuç vermemiştir. Erkek hormonları, çeşitli psikiyatri ilaçları ve psikolojik tedaviler uygulanmış olmasına rağmen bu tedavilerin kalıcı bir etkisi olmamış ve hasta bir süre sonra eski haline dönmüştür. Bu bireylerle yapılan görüşmelerde tedavilere onay verdikleri görünebilir ancak bu değişiklik geçicidir ve tekrar eski halleriyle dönüp gelirler.

Bu ruhsal ve psikolojik bozukluk o kadar derinden yerleşmiştir ki hiçbir tedavi yöntemiyle iyileştirilememektedir ve beden ile ruh arasındaki uyumsuzluk devam etmektedir. Sonuçta tek çözüm yolu belirli koşullar altında cinsiyet değiştirme ameliyatı yapacak bir cerrahın müdahalesine başvurmaktır ve şahıs cinsiyet değiştirir.

Cinsiyet değişikliği hakkında neler biliyoruz?

Fıkhi açıdan, bu dört cinsiyet grubunun her biri hangi hükümlere tabidir?

Birinci grup için, yani hiçbir fiziksel ya da psikolojik problemi olmayan ve herhangi bir hastalık ya da belirgin bir işaret göstermeyen bireyler için hiçbir fakih cerrahi müdahale yapılmasına izin vermez.

İkinci grup, yani genital organları karın boşluğunda bulunan bireyler için ise ulema arasında genel bir görüş birliği vardır ki bu durum cerrahi müdahale ile düzeltilmelidir. Bu konuda hiçbir itiraz yoktur ve fakihler bu kişilerin cinsel kimliklerini belirlemek için cerrahi müdahale yapmaları gerektiğini kabul ederler. Ancak bazı fakihler örneğin İmam Humeyni (r.a.), cerrahi müdahalenin zorunlu olmadığını ancak dini görevlerini yerine getirmeleri için gerekli olduğunu belirtmişlerdir. Örneğin, eğer bir kişi görünüşte kız ancak aslında erkekse ve erkeklik görevlerini yerine getirebiliyorsa, cerrahi müdahaleye gerek yoktur. Ancak bu kişilerin cinsel ve fiziksel durumlarını netleştirmek için cerrahi müdahale yapmaları gerektiği fakihler tarafından onaylanmıştır.

Üçüncü grup, yani her iki cinsel organa sahip olan hünsâ bireyleri, hem fiziksel hem de psikolojik olarak zorluklar yaşarlar. Her iki cinsel organın varlığı onların hem bedensel hem de ruhsal açıdan bir sıkıntı yaşamalarına neden olabilir. Bu tür bireylerin hem fiziksel hem de psikolojik olarak rahatsızlık duydukları anlaşılmaktadır.

Fakihler bu bireylerin cerrahi müdahaleyle cinsiyetlerini netleştirmelerini onaylamışlardır. Çünkü İslam, böyle bir kişinin her iki cinsiyetle de evlenmesine izin vermez ve kişinin gerçek cinsiyeti belirsizdir. Bu sebeple bazı fakihler, bu kişiler için cinsiyet değiştirme ameliyatının farz olduğunu belirtmişlerdir.

Cinsiyet değiştirme kararında kişinin ruhsal durumları da göz önünde bulunduruluyor mu? Örneğin, bir kişi erkek olmayı düşünüyorsa, erkeklik ruh haline sahip olması gerekir mi?

Kesinlikle bu tür durumlarda bireyin ruhsal eğilimleri de dikkate alınmaktadır. Örneğin, karşılaştığım bir vakada bir genç adam, her iki cinsel organa da tam sahip olan bir kadınla evlenmek istiyordu. Bu kişi, kadın olarak evlenmeyi arzu etse de her iki cinsel organa sahip olduğu için kadın olarak evlenmesi mümkün değildi.

Bu tür durumlarda, fakihler cinsiyet değiştirme ameliyatının gerekli olduğunu belirtmektedirler. Eğer bireyin ruhsal eğilimleri daha çok kadınsa, erkek cinsel organının çıkarılması ve kadın cinsel organının güçlendirilmesi önerilmektedir.

Çoğu durumda, karar görsel özelliklere dayalı olarak verilmektedir. Örneğin, cinsel organları tamamlanmış ve küçük bir erkek organına sahip bir kadın (bu duruma “geçimsiz hünsâ” denir) için cinsiyetin belirlenmesi oldukça kolaydır. Bu tür durumlarda, kadınsı organlar güçlendirilerek ve erkek organı çıkarılarak, kişi kadınlar grubuna katılmaktadır.

İslam açısından cinsiyet değiştirme ameliyatı caiz midir? Fakihlerin bu konuda dini hükmü nedir?

Trans bireylerin cinsiyet değiştirmesi hakkındaki görüşler Şii ve Sünni fakihleri arasında geniş bir tartışma konusudur. Ayrıca, Şii fakihleri arasında da bu konuda farklı görüşler bulunmaktadır.

İlk olarak, Sünni fakihlerinin görüşlerine değinelim. Yapılan araştırmalara, kitaplara, raporlara ve web sitelerindeki kaynaklara göre neredeyse tüm Sünni fakihler, trans bireylerin cinsiyet değiştirmesine karşı çıkmakta ve haram olarak değerlendirmektedirler. Bunun başlıca nedeni, Nisa Suresi’nin 119. ayetidir: “Ve onlara emredeceğim ki, Allah’ın yarattığı şekli değiştirsinler. Kim Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse, açık bir zarar içindedir.” Bu ayet, “Allah’ın yaratığı şekli değiştirmek” ifadesine atıfta bulunarak, cinsiyet değişimini yasaklayan bir delil olarak gösterilmektedir.

Ancak aynı fakihler, hermafrodit bireyler ve genital organları gizli olan kişiler için cinsiyet değiştirmeye karşı çıkmamaktadırlar ve bunu caiz kabul etmektedirler. Yalnızca trans bireylerle ilgili olarak tamamen karşıt bir görüşleri vardır ve Sünni fakihleri arasında, trans bireylerin cinsiyet değiştirmesini caiz gören bir görüş bulunmamaktadır. Örneğin, Suudi Arabistan’da yayımlanan “Fıkhün Nüvâzıl” adlı kitapta, Sünni fakihlerinin fetvaları toplanmış ve birkaç cilt halinde yayınlanmıştır. Bu kitapta, cinsiyet değiştirme meselesiyle ilgili birden fazla soru ve cevap bulunmakta ve her bir durumda cinsiyet değişikliğine haram denilmiştir.

Dikkat çeken bir nokta ise Suudi Arabistan’daki katı fıkhi görüşlere rağmen, bu ülkeden gelen bir hastayla karşılaşmamdır; trans bir kadın, tedavi ve cerrahi işlem için İran’a başvurmuştu. Kendisine Suudi Arabistan’daki doktorların görüşünü sorduğumda, orada da trans bireylerin olduğunu ve hastanelere başvurduklarını belirtti. Doktorlar ona cerrahi işlem için ya İran’a gelmesini ya da Avrupa’ya gitmesini önermişlerdi çünkü İran’da bu işlemin yasal olduğunu biliyorlardı.

Gördüğüm bir rapora göre, Suudi Arabistan’daki Sünni fakihlerinin haram fetvasına rağmen Riyad’da bu hastalar için özel olarak ayrılmış bir hastane bulunmaktadır. Şu ana kadar Suudi Arabistan’da yaklaşık üç yüz kişi cinsiyet değiştirmiştir, bunlar arasında erkekten kadına ve kadından erkeğe dönüşenler de bulunmaktadır. Bu durum Suudi Arabistan’daki tıbbi ve tedavi mekanizmalarının, Sünni fıkıh görüşüyle uyumlu olmadığını göstermektedir. Başka bir deyişle, fakihlerin bir görüşü vardır ancak hastanelerde ve cerrahi alanda uygulamada durum farklıdır.

İran ile karşılaştırıldığında ülkemizde fıkıh, hukuk ve tıp arasında daha fazla uyum olduğu söylenebilir ancak bu konu daha fazla açıklamaya ihtiyaç duymaktadır. Özetle Sünni fakihler genel olarak trans bireyler için cinsiyet değiştirmeyi haram olarak kabul etmektedir, ancak uygulamada durum farklıdır.

Şii fakihlerinin cinsiyet değiştirme konusunda ne gibi bir görüşleri vardır?

Şii fakihlerinin trans bireylerin cinsiyet değiştirmesi hakkındaki görüşleri iki ana gruba ayrılmaktadır: Bir grup cinsiyet değişikliğini caiz (izin verilen) sayarken, diğer grup bunu haram olarak değerlendiriyor.

Bu konuda ilk görüş belirten ve cinsiyet değişikliği için fetva veren fakih, İmam Humeyni’dir (r.a.). Aslında cinsiyet değiştirme ile ilgili fıkhi tartışmalar onun “Tahrir'ul Vesile” kitabıyla başlamıştır. İmam Humeyni’den (r.a.) önce hem Şii fakihleri hem de Sünni fakihler tarafından bu konuda herhangi bir fıkhi tartışma yapılmamıştı.

İmam Humeyni (r.a.), “Tahrir'ul Vesile” kitabında bu konuda on mesele ele almaktadır. İlk meselede açık bir şekilde “görünüşe göre cinsiyet değişikliğinin haram olmadığı” ifadesiyle konuyu açıklamaktadır. Bazı araştırmacılar ve yardımcıları, bu fetvanın yalnızca cinsel organları karışık olan bireyler için geçerli olduğunu savunsa da ilk meselenin dikkatli bir şekilde incelenmesi, İmam’ın üç grubu belirttiğini ortaya koymaktadır:

1.Cinsiyet değiştirmek isteyen erkekler ve kadınlar

2.Cinsel organları karışık olan (neutro) bireyler

3.Cinsiyetini değiştirmek isteyen ve karşı cinsiyete yönelik arzuları olan trans bireyler

İmam Humeyni (r.a.), “Tahrir'ul Vesile” kitabının birinci meselesinde “görünüşe göre erkek ile kadının cinsiyet değiştirmesi ve bunun tersinin de haram olmadığı, aynı şekilde cinsel organları karışık olan bireylerin cinsiyet değiştirmesinin de bir sakıncası olmadığı” ifadesiyle, cinsiyet değişikliğinin her erkek, kadın ve cinsel organları karışık olan bireyler için caiz olduğunu açıkça belirtmektedir. İmam (r.a.), cinsel organları karışık olan bireyleri ayrı bir mesele olarak ele alması, bu konunun genel olarak erkekler ve kadınlar için geçerli olduğunu göstermektedir.

Tahrir'ul Vesile’nin ikinci meselesinde ise İmam (r.a.), cinsel organları karın boşluğunda gizli olan bireyleri ele almaktadır; yani dışarıdan kız gibi görünen ancak aslında erkek olan bireyleri. Bu grup için de ne yapılması gerektiğini belirtir ve bu bireylerin cinsiyet değiştirebileceğini ancak bunun onlar için farz olmadığını ifade eder.

Böylece İmam Humeyni (r.a.), “Tahrir'ul Vesile” kitabında bu konuyu ele alarak, trans bireyler için cinsiyet değişikliğinin caiz olduğunu belirten fetvasını 1964 yılında vermiştir.

Bu alanda önemli referans kitaplar da yazılmıştır. Bunlardan biri İmam Humeyni’nin (r.a.) görüşlerine odaklanan “İmam Humeyni’nin Görüşüne Göre Cinsiyet Değişikliği” adlı kitaptır. Bu kitap yaklaşık 250 sayfa olup, İmam Humeyni’nin (r.a.) bu konudaki tüm görüşlerini kapsamlı bir şekilde incelemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca “Fıkıh ve Hukuk Perspektifinden Cinsiyet Değişikliği” başlıklı başka bir kitap yazdım, bu kitap yaklaşık 500 sayfa olup, İmam Humeyni’nin (r.a.) görüşlerinin yanı sıra diğer yüksek rütbeli dini liderlerin görüşlerini ve aynı zamanda Sünni alimlerin görüşlerini de içermektedir.

Önemli bir nokta İmam Humeyni’nin (r.a.) bu meselenin üzerinde 1964 yılında “Tahrir'ul Vesile” adlı eserinde durduğudur. Kitap dört yıl sonra, 1968 yılında Necef’te yayımlandı. “Tahrir'ul Vesile”nin Necef ve sonra İran’da yayımlandığı zamandan uzun süre boyunca bu alanda başka hiçbir fıkıh çalışması yapılmamış ve bu konuyla ilgili belirgin bir gelişme olmamıştır. Gerçekten de bu alandaki tek fetva, İmam Humeyni’nin (r.a.) fetvasıydı.

İslam İnkılabı’ndan sonra, 1979’da İmam Humeyni’nin (r.a.) İran’a dönmesinin ardından, 1985’te cinsiyet değişikliği meselesinde önemli bir dönüm noktası yaşandı.

O yıl, Meryem Hatun Melik-Ara (önceki adıyla Fireydun) adında bir trans birey, yani kendisini kadın olarak gören bir erkek, İmam Humeyni’nin (r.a.) huzuruna çıkarak sorununu kendisine iletti.

İmam Humeyni (r.a.), ona özel bir fetva vererek şu şekilde yanıt verdi: “Cinsiyet değişikliği işlemi uzman bir doktor gözetiminde şer’i olarak sakınca oluşturmaz, inşallah başarılı olursunuz.” Bu fetvayı ben de kendi kitabımda alıntı yapmıştım.

Bu fetvanın 1985 yılında verilmesinin ardından, cinsiyet değişikliği ile ilgili bilimsel ve fıkhi tartışmalarda büyük bir dönüşüm yaşandı. Birçok fakih bu konuda fıkhi makaleler yazdı ve hatta kitaplar kaleme aldı.

Bu konuda Şii fakihlerinden çok sayıda fetva bulunmaktadır. Ancak bu durum, tüm fakihlerin cinsiyet değişikliğine onay verdiği anlamına gelmez; aslında önemli bir kısmı, bu işlemin haram olduğuna inanır.

İmam Humeyni’nin (r.a.) bu özel fetvası ve ardından yazılan fıkhi makaleler, Şii fıkhında cinsiyet değişikliği konusu üzerine yeni bir alan açılmasında önemli bir rol oynadı ve bu konu fıkhın çeşitli yönlerinden incelenip analiz edilmeye başlandı.

İmam Humeyni’nin talebeleri olan ve cinsiyet değiştirmeyi caiz gören alimler şunlardır:

1.Ayetullah Mumin

2.Ayetullah Khrazi

3.Ayetullah Montazeri

4.Ayetullah Sanei

5.Ayetullah Ahmed Mutahhiri (İmam Humeyni’nin görüşlerini açıklayan “Mustened-i Tahrir'ul Vesile” adlı bir kitabı vardır)

6.Ayetullah Meşkini

7.Ayetullah Nuri Hemedani

8.Ayetullah Musavi Erdebili

Bu grup alimler tıpkı İmam Humeyni (r.a.) gibi, translar için cinsiyet değiştirmeyi caiz görmektedir. Ancak Şii alimlerinin daha büyük bir kısmı bu uygulamayı haram olarak kabul etmektedir.

Önemli bir nokta şudur ki, çağdaş Şii alimleri bu konuda birçok fetva vermiştir ve yaklaşık üç yüz elli ile dört yüz arasında bir fetva koleksiyonu bir araya getirilmiştir. Bu koleksiyon, çok sayıda araştırma için temel bir kaynak olabilir ve üniversite tezleri ve akademik çalışmalarda kullanılması gereken değerli bir hazinedir. Ayrıca, bu koleksiyon bu konuya ilişkin yasaların hazırlanması için bir temel ve referans olarak kullanılabilir.

Cinsiyet değişikliği hakkında neler biliyoruz?

Günümüzdeki dini otoritelerin, özellikle İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamaney’in ve Ayetullah Sistani’nin cinsiyet değişikliği konusundaki görüşleri nedir?

Rehber’in görüşleriyle ilgili soruya cevap olarak son yaklaşık on sekiz yıl içinde, cinsiyet değiştirme konusunda üç farklı fetva verilmiştir.

Ayetullah Hamaney’in ilk fetvaları tüm kaynaklar ve referanslarla belirtilmiş olan, tamamen cinsiyet değişimini caiz kabul eden fetvalardı. Bu dönemde, görüşü tamamen İmam Humeyni (ra) ile örtüşüyordu ve onunla hiçbir farkı yoktu. Bu fetvalarda, İmam Humeyni (r.a.) gibi cinsiyet değişimi trans bireyler için caiz kabul ediliyordu.

İkinci aşamada, yaklaşık beş ila altı yıl önce başlayan dönemde, fetvasında bazı değişiklikler yapıldı. Bu dönemde sadece zorunluluk halinde cinsiyet değişiminin caiz olduğu kabul edildi ve şu anda bu fetva, İran Adli Tıp Kurumu’nun uygulama temelini oluşturmaktadır.

Saha araştırmaları ve Adli Tıp yetkilileriyle yapılan görüşmelerde, bu kurumun tamamen Ayetullah Hamaney’in fetvasına dayalı olarak hareket ettiği belirlenmiştir. Yani Adli Tıp, yalnızca bireylerin zorunluluk durumunda olduklarında cinsiyet değiştirme izni vermektedir.

Önemli bir nokta şudur ki Adli Tıp Kurumu trans bireylerle ilgili her türlü talimat ve karar vermek için yasal olarak Ayetullah Hamaney’in fetvasına başvurmak zorundadır.

Buna göre, şu anda ülkedeki cinsiyet değiştirme izni verme süreçlerinin tamamı, yalnızca başvuru sahibinin zorunluluk ve acil durum hali tespit edildiğinde cinsiyet değişiminin caiz olduğu fetvaya dayanmaktadır. Bu yaklaşım, başlangıçtaki fetvalara göre önemli bir değişikliği yansıtmaktadır; çünkü önceki fetvalarda zorunluluk koşulu bu şekilde belirtilmemişti.

Son bir yılda Ayetullah Hamaney’in fetvasında önemli bir değişiklik olmuştur. Bu fetvada, kendisi cinsiyet değiştirme ameliyatını tamamen caiz görmemekte ve hatta cinsiyet değişikliği yapılsa bile, bireyin cinsiyetinin gerçek anlamda değişmediğine inanmaktadır.

Ayetullah Sistani’nin fetvalarında da benzer bir dönüşüm gözlemlenmiştir. On dört yıl önce yayımladığımız kitapta, o dönemdeki fetvaları cinsiyet değişikliğini caiz görüyordu; ancak son yıllarda, yeni fetvalar yayımlanmış ve bunlar, onun istifta risalelerinde de basılmıştır. Bu yeni fetvalarda, cinsiyet değişikliğini caiz görmediklerini açıkça belirtmektedir.

Cinsiyet değişikliği ile ilgili fetvalarda meydana gelen dönüşümlere hangi faktörler neden olmuştur?

Bu değişikliklerin nedenleri hakkında kesin bir şey söylemek ya da müracaatlara gelen bilgilerin tam içeriği hakkında konuşmak mümkün değildir ancak şunu söylemek mümkündür ki, zamanla ve bilimin ilerlemesiyle daha güncel ve doğru bilgiler dini merciilere ulaşmaktadır.

Tıp biliminin ilerlemeleri ve bu alandaki yeni buluşlar da bu görüşlerin şekillenmesinde etkili olmuştur. Dini merciiler genellikle uzmanların görüşlerine dayanarak fıkhi görüşlerini ifade ederler; bu nedenle fıkhi görüşlerdeki değişiklikler, yeni bilgilerin alınması, bilimsel ilerlemeler ve bu alandaki uzmanların güncel görüşlerinden kaynaklanabilir.

Bir kişinin cinsiyet değişikliğinden sonra, bireysel ve toplumsal dini hükümler nasıl değişir?

Cinsiyet değişikliği ve bunun hukuki ve fıkhi sonuçları önemli bir konudur. Cinsiyet değiştirme ameliyatı, diğer cerrahi işlemlerden temel farklar taşır. Örneğin, kalp ameliyatı veya diğer cerrahi işlemlerde bireyin cinsel kimliğinde veya hukuki durumunda bir değişiklik meydana gelmez ve herhangi bir özel hukuki sorun ortaya çıkmaz; ancak cinsiyet değiştirme durumunda, köklü bir hukuki değişiklik meydana gelir ve bu ailevi unvanlarda ve ilişkilerde değişikliklere yol açar.

İmam Humeyni (r.a.), “Tahriru’l-Vesile” adlı kitabında bu hukuki ve ailevi dönüşümlere değinmiştir. Ona göre:

•Bir erkek cinsiyet değiştirirse, o artık kız kardeşe dönüşür, ve tersi de geçerlidir.

•Bir amca cinsiyet değiştirirse, o artık hala olur ve tersi de geçerlidir.

•Bir dayı cinsiyet değiştirirse, o artık teyze olur ve tersi de geçerlidir.

Bunun yanı sıra, bu değişimlerin ardından daha karmaşık sorular da gündeme gelmektedir. Örneğin şu sorular ortaya çıkar:

•Eğer bir baba cinsiyet değiştirip kadın olursa, onun çocuklarıyla olan hukuki ve fıkhi durumu nasıl olacaktır?

•Eğer bir anne cinsiyet değiştirip erkek olursa, bu değişiklik ne gibi fıkhi ve hukuki sonuçlar doğuracaktır?

Dolayısıyla, cinsiyet değiştirme ameliyatı sadece fiziksel bir değişim değildir, aynı zamanda bireyin kişisel yaşamını ve ilgili dini hükümleri derinlemesine etkileyen bir dönüşüm yaratır. Bu değişiklikler, bireyin yaşamının tüm yönlerini, ailevi ilişkilerden hukuki ve dini meseleler kadar etkiler ve bu durumu fıkhi ve hukuki açıdan dikkatlice incelemek gereklidir.

Cinsiyet değişikliği sonrası evlilikle ilgili fıkhi hükümler

Cinsiyet değişikliğinin sonuçlarından biri de evlilik meselesidir. Örneğin, evli olan ve normal bir yaşam süren bir adam bir nedenle cinsiyet değiştirip kadın olursa hukuki olarak yeni bir durum ortaya çıkar. Bu durumda iki kadın vardır: biri eski eş, diğeri ise artık cinsiyet değiştirmiş kişi.

Bu tür durumlarda fıkhi açıdan, önceki evlilik otomatik olarak geçersiz olur. Bu geçersizlik boşanma, fesih veya iptal gerektirmez, kendiliğinden (infsah) gerçekleşir. Bunun nedeni, evliliğin temel şartının karşı cinsiyetlere sahip iki birey (bir erkek ve bir kadın) olmasıdır.

Eğer taraflardan biri cinsiyet değiştirirse, ya iki erkek (kadının erkeğe dönüşmesi durumunda) ya da iki kadın (erkeğin kadına dönüşmesi durumunda) ile karşılaşıyoruz. Bu durumda evliliğin temel şartı ortadan kalkar.

Cinsiyet değişikliği sonrası mehirle ilgili fıkhi hükümler

Mehirle ilgili olarak fıkıh alimlerinin çoğunlukla kabul ettiği görüşe göre, cinsiyet değişikliği mehrin gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Bunun gerekçesi, mehrin nikah akdine dayalı olarak erkeğin üzerine borç olarak düşmesidir ve bu borç cinsiyet değişikliği ile ortadan kalkmaz.

Dini kural şudur ki, mehir nikahın gerçekleşmesiyle sabit olmuşsa cinsiyet değişikliği bu durumu değiştiremez. Yani eski erkek olan kişi mehir ödemekle yükümlü olmaya devam eder.

Cinsiyet değişikliğinin ardından yeni durumdaki mehirle ilgili olarak -hangi tarafın cinsiyet değiştirdiği fark etmeksizin- ödeme yükümlülüğü devam eder. Örneğin eğer eski erkek cinsiyet değiştirip kadın olmuşsa, hala eski eşine mehir ödemekle yükümlüdür. Aynı şekilde eğer kadın cinsiyet değiştirip erkek olmuşsa, eski kocası ödemesi gereken mehir miktarını ödemekle yükümlüdür. Bu, alimlerin çoğunluğunun kabul ettiği görüştür.

Ancak bazı alimlerin farklı görüşleri de bulunmaktadır. Örneğin bir alim eğer kadın eşinden izin almadan cinsiyet değiştirirse, mehri hak etmediğini savunur. Bu görüşe göre kadın kendi iradesiyle evliliği sona erdirdiği için mehri alamaz. Ancak bu görüş daha az yaygın olup, çoğunlukla kabul edilen görüş mehrin her durumda ödenmesi gerektiği yönündedir.

Cinsiyet değişikliği sonrası nafakayla ilgili fıkhi hükümler

Cinsiyet değişikliği sonrasında nafaka ile ilgili durum farklıdır. Çünkü nafaka, evlilik ilişkisinin varlığına bağlıdır. Evliliğin cinsiyet değişikliği nedeniyle geçersiz hale gelmesiyle, nafaka ödeme yükümlülüğü de sona erer. Yani, evliliğin geçersiz olmasından itibaren eski erkek eş, nafaka ödeme yükümlülüğünden muaf olur.

Cinsiyet değişikliği sonrası velayet ile ilgili fıkhi hükümler

Diğer önemli bir konu, velayet meselesidir. Medeni kanun ve şeriat hükümlerine göre çocukların velayeti babaya aittir. Ancak bir baba cinsiyet değişikliği yaparak kadın olursa, çocukları üzerindeki velayet durumu tartışma konusu olmaktadır.

İmam Humeyni (r.a.) bu konuda açık bir fetva vermiştir ve şöyle demektedir: Eğer bir adam cinsiyet değiştirirse, çocukları üzerindeki velayeti sona erer. Aynı şekilde bir kadın cinsiyet değiştirip erkek olursa, çocukları üzerinde hiçbir velayet hakkı elde etmez. Bu durumda velayet, babanın baba tarafından dedesine (büyükbabaya) geçer; eğer dedesi de yoksa, çocukların velayeti şeriat hükümdarına (hakim) verilir.

Ancak bu konuda İmam Humeyni’nin (r.a.) öğrencilerinden ve bazı diğer dini merciilerden farklı görüşler bulunmaktadır. Bu kişiler, İmam’ın görüşüne katılmayarak, cinsiyet değişikliği yapıp kadın olan bir adamın çocukları üzerindeki velayet hakkını koruduğunu savunmaktadır.

Bu kişilerin dayandığı görüş, velayetin asıl kriterinin biyolojik babalık olduğu ve bir kişinin çocukları üzerinde biyolojik olarak etkisi bulunan, yani çocuğun genetik mirasını bırakan kişi olarak kabul edilmesidir. Dolayısıyla bu kişi şimdi kadın olmuş olsa bile çocukları biyolojik olarak onun soyundan geldiği için hala baba sayılmakta ve dini açıdan babalık unvanı korunmaktadır.

Bu görüşe göre biyolojik babalık statüsü değişmediği için cinsiyet değişikliği yapılmış olsa da, kişi hala çocukları üzerinde velayet hakkını korur. Sonuç olarak bu kişi, eski eşine nafaka ödeme yükümlülüğü olmasa da, çocukları için nafaka ödemeye devam eder çünkü evlilik bağları cinsiyet değişikliğiyle sona ermiş olsa da babalık ilişkisi devam etmektedir.

Cinsiyet değişikliği sonrası miras ile ilgili fıkhi hükümler

Miras meselesiyle ilgili olarak, İmam Humeyni’nin (r.a.) açık ve net bir görüşü vardır. Ona göre miras payı, kişinin mevcut cinsiyetine göre belirlenir. Bu temele dayanarak:

•Daha önce kız olup erkek cinsiyetine geçiş yapan bir kişi, şu an erkek olarak, kız kardeşine göre iki kat daha fazla miras alır.

•Daha önce erkek olup kız cinsiyetine geçiş yapan bir kişi, şu an kız olarak, erkek kardeşine göre yarı kadar miras alır.

Diğer bir deyişle, miras payının belirlenmesinde esas alınan kişinin mevcut cinsiyetidir, ilk cinsiyeti değil. Örneğin bir kişi cinsiyet değişikliği yaparsa ve sonrasında babası vefat ederse miras payı, mevcut cinsiyetine göre hesaplanır. Bu, İmam Humeyni’nin (r.a.) bu konudaki temel görüşüdür.

İran’daki trans bireylerin sayısı ne kadardır ve kaç tanesi cinsiyet değiştirmiştir?

İran’daki trans bireylerin sayısı hakkında yapılan tahminlere göre her yüz bin kişide dört ila yedi trans birey olabilir. Bu istatistiği daha iyi anlamak için örneğin Azadi Stadyumu’nun kapasitesine (yüz bin kişi) bakılabilir. Bu durumda, yaklaşık dört ila yedi trans birey bulunması muhtemeldir. Bu kişiler dışarıdan erkek gibi görünüp cinsiyet kimlikleriyle kadın hisseden ya da bunun tam tersi olan bireyler olabilir.

Bu veriler tahminidir ancak cinsiyet değişikliği meselesinin toplumda gerçek bir sorun olduğunu ve tüm bireylerin haklarının doğru şekilde tanımlanıp korunması için kapsamlı bir yasaya ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Böyle bir yasanın eksikliği hukuki, ailevi ve sosyal sorunlara yol açabilir.

İran’da cinsiyet değiştiren kişi sayısına gelince kesin bir sayı elde etmek zordur çünkü çeşitli sebeplerden dolayı doğru veriye ulaşmak oldukça güçtür.

Cinsiyet değiştiren bireyler genellikle cinsiyet değiştirme işlemi ve yeni kimlik belgeleri aldıktan sonra geçmişlerine dair herhangi bir bilgi vermeden normal hayatlarını sürdürmeyi tercih ederler. Geçmiş kimlikleri ve yapılan değişiklikler hakkında konuşmak istemezler.

Kesin istatistikler elde etmekte zorluk yaratacak bir diğer faktör ise bazı İranlıların cinsiyet değiştirme ameliyatı için yurtdışına gitmeleridir.

Diğer taraftan İran, yurtdışından gelen trans bireyler için önemli bir cinsiyet değiştirme merkezi haline gelmiştir. Avrupa ve Arap ülkelerinden birçok hasta, İran’da bu ameliyatı yaptırmak için başvurur. Bu tercihin başlıca iki nedeni İran’daki tıbbi alanın gelişmişliği ve diğer ülkelere göre daha uygun maliyetlerdir.

Mevcut tahminlere göre, İran’da yaklaşık 7 bin kişinin cinsiyet değiştirme ameliyatı yaptırdığı öngörülmektedir. Bu istatistik, hem erkekten kadına, hem de kadından erkeğe yapılan tüm cinsiyet değiştirme işlemlerini içermektedir.

Bu ameliyatların hacmini daha iyi anlayabilmek için bazı doktorlardan alınan verilere bakılabilir. Örneğin, bu alanda bir cerrah, şu ana kadar yaklaşık 1300 ameliyat gerçekleştirdiğini belirtmiştir. Bir başka cerrah ise, her yıl yaklaşık 300 cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirdiğini bildirmiştir.

Bunlar dışında, bu alanda faaliyet gösteren diğer cerrahlar da toplam yapılan ameliyat sayısını artırmaktadır.

İran’da yapılan cinsiyet değiştirme ameliyatlarının dikkate değer bir sayıya ulaşmasına rağmen bu alandaki ana sorun, belirgin kurallar ve yasal düzenlemelerin eksikliğidir. Bu yasal boşluk, bazı cinsiyet değiştirme ameliyatlarının hukuki süreçler ve mahkeme izni alınmadan yapılmasına neden olmuştur.

Son olarak, şimdiye kadar değinilmeyen cinsiyet değişikliğiyle ilgili ek ve gerekli noktaları belirtir misiniz?

Fıkhi alanda cinsiyet değişikliği hakkında kapsamlı ve bütünsel tartışmalarımız var ve hukukçular da bu konuda uzman görüşlerini sunmuşlardır. Ancak asıl nokta, tüm bu tartışmalar ve görüşlerin bir çerçeve yasasında toplanması gerektiğidir.

Şu anda bir geçiş dönemindeyiz. Geçmişte, cinsiyet değişikliği bir tabu olarak kabul ediliyordu ancak bugün bu tabu büyük ölçüde kırılmış ve buna bağlı sosyal sorunlar azalmıştır.

Yine de hâlâ bir tür düzensizlikle karşı karşıyayız çünkü bu konuda ele alınması gereken belirli bir kılavuz veya yasa yoktur. Bu sorun, özellikle küçük yerlerdeki mahkemelerde belirginleşmektedir. Bazı durumlarda, hakimler bu konuyla yeterince aşina değiller. Örneğin, hastalar benimle iletişime geçerek davalarının hakim tarafından reddedildiğini bildiriyorlar.

Bazı durumlarda hakimler yanılgıyla, cinsiyet değişikliği başvurusunda bulunanları eşcinsellerle aynı kategoride değerlendiriyor ve bu temele dayalı olarak davayı reddediyorlar.

Çok önemli bir nokta şudur: Trans bireylerle eşcinseller arasındaki fark net bir şekilde belirtilmelidir. Bir eşcinsel, mutlaka cinsiyet değiştirmek istemez. Örneğin bir kişi eşcinsel eğilimlere sahip olabilir, ancak cinsiyet kimliğini tamamen kabul etmiş ve cinsiyet değiştirme isteği taşımamış olabilir.

Buna karşılık, bir trans bireyin biyolojik cinsiyetiyle uyumsuz bir cinsiyet kimliği vardır. Örneğin dış görünüşü erkek olan bir kişi, ruhsal ve yaradılışsal olarak kadının bedeninde hapsolmuş hissedebilir.

Eşcinsel bireylerle trans bireyler arasındaki temel fark, eşcinsel bir kişinin cinsiyet kimliğini kabul etmesi ve bu konuda bir sorun yaşamaması ancak aynı cinse yönelik bir eğilimi olmasıdır. Buna karşın, trans bireyler bedenlerinden memnun değillerdir ve yanlış cinsiyetle dünyaya gelmiş gibi hissederler.

Tabii ki bu durumu teşhis etmek her zaman kolay değildir. Bazı durumlarda trans olduğunu iddia eden bir kişi aslında eşcinsel olabilir. Ayrıca bazı insanlar ruhsal problemler, psikolojik kompleksler ya da duygusal başarısızlıklar nedeniyle yanlışlıkla kendilerini trans hissedebilirler.

Bu konuya açıklık getirmek için birkaç örnek verilebilir. İlk örnekte, bir genç sürekli olarak benimle iletişime geçiyor ve trans olduğunu iddia ediyordu, cinsiyet değiştirmek istiyordu. Ancak birkaç danışmanlık seansından sonra ana sorunun cinsiyet kimliği bozukluğu değil evlenme ihtiyacı olduğu anlaşıldı. İlk başta direndi ancak sonunda kabul etti ki asıl problemi evlenmek ve aile kurmak. Bu şekilde duygusal sıkıntılarından kurtulabileceğini düşündü.

İkinci örnek, bir babanın oğluyla ilgili olarak trans olduğunu iddia eden ve “Ben kızım” diyen bir gencin durumuydu. Bu genç, kadınsı bir görünüm elde etmek için kadın hormonları almaya başlamıştı. Ancak baba, bu davranışın bir dizi duygusal başarısızlıktan kaynaklandığını açıkladı. Lise diplomasını aldıktan sonra evlenmek isteyen genç, ailesi tarafından askere gönderildi. Askerlik sonrası yine evlenmek istedi ancak ailesi önce iş bulmasını istedi. Çalışmaya başladıktan sonra evlenmek istediği kızı seçti ancak aile bu kızı “bizim seviyemize uygun değil” diyerek reddetti. Bu duygusal başarısızlıklar ve aile engellemeleri aslında trans olmayan bir kişinin bu davranışları sergilemesine yol açtı.

Bu örnekler, cinsiyet kimliği bozukluğunun gerçek olup olmadığını doğru ve uzman bir şekilde teşhis etmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Eğer bir kişi gerçekten trans değilse doktorlar cerrahi işlem yapılmasına izin vermezler.

Trans olup olmadığına dair nihai teşhis uzman doktorlar ve psikologlar tarafından yapılmalıdır. Onlar kişinin gerçekten cinsiyet kimliği bozukluğuna sahip olup olmadığını belirlemeli ve eğer varsa, hangi aşamada olduğunu ve cerrahi müdahale olmadan tedavi imkanı olup olmadığını değerlendirmelidir.

Bu alandaki genel ilke, mümkün olduğunca cinsiyet değiştirme ameliyatlarından kaçınılması gerektiğidir. Danışmanlık seanslarında aceleye getirilmeden, cerrahi müdahale için acele edilmemesi teşvik edilir.

Danışmanlar aileleri bilinçlendirerek ve onları duygusal destek konusunda teşvik ederek, kişinin vücudu ile uyum sağlaması ve onu kabul etmesi için bir ortam yaratmaya çalışırlar.

Bununla birlikte gerçek trans vakalarında tedaviye alternatif bir yöntem bulunmadığını kabul etmek gerekir. Bu kişiler nihayetinde cerrahi işlem yaparak karşı cinsiyete dönüşmek zorunda kalacaklardır.

Deneyimler göstermektedir ki ameliyat öncesi ve sonrası danışmanlık yapılan bireyler, cerrahi müdahale sonrasında daha fazla huzur ve memnuniyet duygusu yaşamaktadırlar.

Bu bireyler genellikle ameliyat sonrasında daha fazla rahatlık hissettiklerini belirtirler çünkü bedenleri ve ruhları artık uyum içinde olmuştur. Örneğin kadınsı bir ruh haline sahip bir kişi, vücut görünüşünün de kadınsı hale gelmesinden memnuniyet duyar.

Bu kişiler için evlilik genellikle ikinci planda kalır; evlilik şartları oluşursa evlenebileceklerini ancak oluşmazsa bunun sorun olmayacağını ifade ederler. Asıl amaçları cinsiyet kimliği bozukluğundan kurtulmak olup, genellikle cerrahi işlem sonrasında bu hedeflerine ulaşırlar.

Cinsiyet değişikliği hakkında neler biliyoruz?

Tags

Your Comment

You are replying to: .
captcha