Tuesday 24 December 2024 - 01:10
Fenomenler İnsanların Maneviyatına Nasıl Zarar Veriyor?

Havza / Manevi alanlarda etkili olan fenomenlerin en önemli özelliklerinden biri, medya araçlarını ve hedef kitlelerini kendilerine çekmek için kullandıkları yöntemlerdir. Örneğin, bu alanda faaliyet gösteren kişiler dindarlığı refah, zenginlik ve şık bir dış görünümle bağdaştıran bir imaj sunmaya çalışır. Öyle bir tablo çizerler ki sanki “dindarlık” ile “dünyevileşme” aynı anda bir arada bulunabilir.

Son dönemlerde sosyal medyada karşılaştığımız dini ve manevi fenomenler konusu oldukça tartışmalı ve birçok kötüye kullanımı da beraberinde getiren bir olgu haline gelmiştir. Bu bağlamda ahlak ve maneviyat alanında uzman bir isimle bu mesele üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Okuduğunuz bu yazı, resmi Havza Medya’nın yeni manevi hareketler ve modern mistisizm üzerine araştırmalarıyla tanınan Hüccetü’l-İslam Resul Hasanzade ile yaptığı söyleşinin bir özetidir. Bu değerli içeriği siz kıymetli okuyucularımıza sunuyoruz.

Sizi Havza Haber Ajansı’nda ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Öncelikle, muhafazakar fenomenlerin bulunduğu ortam hakkında genel bir değerlendirme yapar mısınız? Daha sonra diğer sorularımıza geçmek isteriz.

Bismillahirrahmanirrahim.

Ele alınan konu son derece önemli ve bir o kadar da karmaşık bir mesele. Günümüz dijital dünyası pek çok konunun, özellikle de maneviyatın geniş bir şekilde tartışıldığı ancak zaman zaman yanlış bir şekilde sunulduğu bir zemin hazırlamıştır.

Bu meseleye daha iyi bir bakış açısı kazanmak için temel nedenlerine inmek gerekiyor. Konu seküler maneviyat akımının yeni dalgasıyla yakından ilişkilidir; sosyal medyada, özellikle de Instagram’da hızla yaygınlaşmaktadır.

Manevi bloggerların çoğu dini bir görünümle, zikir, dua ve Kur’an’dan alıntılar gibi İslami unsurları öne çıkararak kitlelerini etkilemeye çalışıyor. Ancak bu akımları daha derinlemesine incelediğimizde sunulan bu maneviyatın ne dine ne de Allah Teala ile bir bağa dayandığını görüyoruz.

Bu akımların sunduğu şey aslında bir tür seküler maneviyattır. İnsanların fıtri olarak maneviyata duyduğu ihtiyacı dile getirir ancak bu ihtiyacı din ve ilahi öğretilerden koparır. Bazıları bu yaklaşımı modern çağın ateizm ve dinsizlik dalgalarına karşı bir fırsat olarak görebilir ve maneviyatı ortak bir zemin olarak değerlendirebilir. Ancak bu akımların derinine indiğimizde karşımıza tanrısız hatta bazen tanrı karşıtı bir maneviyat çıkmaktadır.

Görünüşte dini bir kılıfla sunulan bu tür maneviyat aslında oldukça tehlikeli bir fenomendir. Sürekli değişen yüzü ve dini bir görüntüyle gizlenmiş olması, bu akımı daha da dikkat çekici ve zararlı hale getirmektedir.

Bu Seküler Maneviyat Yaklaşımları Nasıl Olarak Dini Öğretilerin Tahrifine Sebep Oluyor?

Bu mesele özellikle dinin sert ve radikal yorumlarına karşı geliştirilen reformcu bakış açılarıyla ilişkilidir. Bu akımlar asli dini esaslardan uzaklaşarak, bireysel ve Allah’a bağlılıktan bağımsız bir maneviyat sunmayı amaçlar. Bu durum toplumumuzdaki dini ve ahlaki değerler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

Bugün gözlemlenen, dini meselelerin estetik ve kişisel zevke dayalı olarak ele alınması tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır. Bu akımlar dini daha cazip ve güzel göstermek adına aslında dini tahrif etmektedir. Çoğu zaman bu tür müdahaleler kişisel zevklere dayalı olarak yapılmakta ve sonuçta dinin şekil değiştirerek, özünden uzaklaşmasına ve nihayetinde yok olmasına neden olmaktadır. Dini bu şekilde ele alan yaklaşımlar zamanla dinin gerçek anlamını kaybetmesine ve asıl değerlerinden arınmasına yol açmaktadır.

Batı’da bir din araştırmacısı olan Hani Graf, bu tür bir yaklaşımı “Yeni Çağ Dini” olarak tanımlamıştır. Bu yaklaşım dini kurumları tanımayan, bunun yerine insanı ve onun içsel isteklerini merkezine alan, eklektik ve seküler bir dindir.

Bu bakış açısında insan kendi zevk ve ihtiyaçlarına göre bir din inşa edebilen, seçme hakkına sahip üstün bir varlık olarak kabul edilir. Bu din temelde maddi ihtiyaçları karşılamak için şekillendirilmiş bir koleksiyonel din olup, maneviyatı ise hayattan zevk almak ve huzur bulmak gibi kişisel bir deneyime indirger.

Bu akımların sunduğu öğretiler genellikle insanın maddi yaşamındaki zorluklardan kaçmak ve canlılık hissi yaratmak amacıyla tasarlanmışlardır. Çoğu zaman İslam ve Kur’an’ın öğretileri de sadece dini kitleleri çekmek için bir araç olarak kullanılmaktadır.

Bu akımlar Kur’an’ın öğretilerini, Hristiyanlık, Yahudilik ve hatta Doğu felsefeleriyle karıştırarak sunarlar. Örneğin bir gün “Kur’an ile Zenginlik” konulu bir seminer düzenlerken ertesi gün “Yahudi Tarzı Zenginlik” üzerine başka bir seminer düzenleyebilirler.

Bu yaklaşımda, Kur’an ve İslam’ın kendisi artık bir konu değil sadece maddi ve dünyevi hedeflere ulaşmak için bir araçtır. Bu akımlar dini suistimal eder ve onu kendi dünyevi amaçlarına ulaşmak için bir araç olarak kullanırlar. Bu süreçte seküler bir bakış açısı dini sadece çıkarcı hedeflere ulaşmak için bir araç olarak küçültür ve anlamını yitirir.

Fenomenler İnsanların Maneviyatına Nasıl Zarar Veriyor?

Muhafazakar Bloggerların Hedefleri Nelerdir?

İslami görünüme sahip olan ve Kur’an ayetlerini tedavi, zenginleşme, sıkıntılardan kurtulma gibi konularda kullanan muhafazakar fenomenler, aslında geçmişten günümüze var olan bir olgudur ancak bugün çok daha geniş bir şekilde ve yaygın bir kültür haline gelmiştir.

Bu manevi ilgiyi toplumsal olarak birkaç açıdan değerlendirebiliriz:

İlk olarak, bu durum sadece İslam’a özgü değildir. Özellikle son yıllarda seküler maneviyatın yayılmasıyla birlikte Hristiyan toplumunda da dini işlevsel bir şekilde kullanmaya yönelik yaklaşımlar gözlemlenmiştir. Bu yaklaşımlar dini zenginlik kazanmak, hastalıkları tedavi etmek ve bireysel problemleri çözmek gibi amaçlara indirgemektedir; dolayısıyla bu özgül dini yaklaşım yalnızca İslam ile sınırlı değildir.

Diğer yandan bu akım, dini asgariye indirgemek, dünyevileştirmek ve hatta kişisel zevke dayalı hale getirmek gibi bir yönelim göstermektedir. Din “kolaj” biçiminde sunulmakta, insanlar kendi ruhsal ve dünyevi arzularına göre dinin parçalarını seçip bir araya getirmektedirler.

Dini seçici bir şekilde ayırmak ve parçalarına ayırmak aslında bir tür bid’at olarak kabul edilir ve dinin özünden ve bütünlüğünden uzaklaşmasına yol açar. Zikirler veya ayetler öneren kişi dini, bir rehberlik veya dini kurumların onayladığı kapsamlı bir sistem olarak sunmak istemez; aksine genellikle dini, dünyevi ve işlevsel bir araç olarak görür.

Bu tür bir maneviyat kimliksiz ve düzensizdir ve Kur’an ayetlerinin bu süreçte kullanılması sadece bu düzensizliği örtbas etmek için bir örtü işlevi görür.

Bunun yanı sıra önerilen zikirler ve ayetler için belirtilen faydalar çoğunlukla tevhid dışı bir temel üzerine inşa edilir ve sözde bilimsel ve işlevsel argümanlarla sunulur; bu argümanların ise hiçbir ikna edici gerekçesi yoktur.

Örneğin belirli bir zikrin okunmasının kesin bir sonuca yol açacağı iddia edilir ancak bu tür argümanlar genellikle tamamlanmamış ve kanıtlanamazdır. Bu nedenle bizler dinin “satılması” ve “metalaşması” gibi bir fenomenle karşı karşıya kalıyoruz. Bu kişiler, izleyicilerinin cahilliklerinden faydalanarak ve onları kandırarak ceplerini parayla doldururlar.

Bu akım aslında özellikle tavsiye veren kişiler arasında daha belirgin hale gelen, özel bir bid’atçilik türüdür.

Bazı bloggerlar açıkça dini sınırları hiçe sayarak hareket ederler; örneğin, başörtüsü takmadan veya gevşek bir şekilde faaliyet gösterirler; halbuki dışarıdan kendilerini muhafazakar kişiler olarak tanıtmaktadırlar.

Bir diğer grup ise daha uygun bir görünüm sergileyebilir; başörtüsü takarak veya dini kıyafetler giyerek ancak özel ve gayri resmi bir şekilde aynı tür davranışları sergileyebilirler.

İlk grup, özellikle manevi anlayışı temel bir ilke haline getirmiştir ve bu genellikle öz ifade (self-expression) ve hatta bir tür narsisizm ve Marksist bireysellik ile sonuçlanır. Bu kişiler, kendilerini evrimleşmiş ve muhafazakar olarak tanıtarak, başkalarına manevi tavsiyeler verme ve hatta manevi reçeteler sunma yetkisine sahip olduklarına inanırlar.

Bu akım, seküler maneviyatla köklenir ve insanları öyle bir yanılsamaya sürükler ki her konuda görüş belirleyebileceğini ve başkalarına çözüm önerileri sunabileceğini düşünür ancak kendisi söylediklerine bağlı kalmaz ya da kesinlikle inanmaz. Bu yanılsamaları ve hayalleri satarak sadece izleyicilerini kandırmakla kalmazlar aynı zamanda bu şekilde zenginleşirler.

Dini öğretilerimizde merhum Ayetullah Behçet gibi büyük âlimler her zaman sadelik, dürüstlük ve dini prensiplere bağlı kalmanın önemini vurgulamışlardır.

İnsanlar, sonlarının hayırlı olmasını sağlamak veya sıkıntılardan kurtulmak için sürekli olarak zikirler veya dualar talep ettiklerinde, kendisi her zaman sadece bir tavsiyede bulunmuştu: Farzları yerine getirmek ve haramlardan sakınmak.

Onun için İslami bir fetva kitabına (risale-i ameliyeye) uymak yeterliydi ve bu tür şüpheli bilimsel veya dünyevi amaçlarla yapılan reçetelere ihtiyaç duymazdı.

Bu akımların müşterileri genellikle hangi kişilerden oluşur?

Bu akımların müşterileri genellikle toplumun farklı katmanlarından gelen kişilerdir ve her biri farklı motivasyonlar ve düşüncelerle bu alana çekilmektedir. Bu durum, bu fenomenin çeşitli boyutlarını daha ayrıntılı bir şekilde incelemeyi gerektiriyor çünkü etkileri yalnızca bireylerin dini inançları üzerinde değil aynı zamanda toplumun kültürel ve sosyal yapısı üzerinde de oldukça derin ve yaygındır.

Bu akımlara yönelen kişilerin bir kısmı gerçekten manevi arayış içindedir; manevi susuzluğu olan ve bu alana keşifci bir bakış açısıyla giren bireylerdir. Ancak bu kişilerin yanı sıra daha çok bu akımların işlevsel yanlarına ilgi duyan başka bir grup da bulunmaktadır.

Bu tür maneviyatçılığın ana odağı işlevselciliktir; bu tedavi arayışı, şifa arayışı, refah arayışı ve benzeri konuları içerir. Örneğin bir kişi “zengin olma” veya “Kur’an ile sağlık” başlıklı bir seminer düzenlediğinde bazı insanlar için Kur’an önemli olabilir ancak diğerleri için asıl amaç zenginlik veya sağlık elde etmektir.

Bu nedenle farklı motivasyonlara sahip çeşitli katmanlardan insanların bu alanda yer aldığını görmekteyiz.

Bazı kişiler kişisel ihtiyaçlarını ve işlevsel hedeflerini karşılamak için bu akımlara katılırken, bazıları daha manevi bir bakış açısına sahip olabilir. Ancak mesele şu ki manevi motivasyonlarla bu kurslara, kanallara veya sayfalara katılan kişiler bile zamanla gerçek dini inançlardan uzaklaşmaktadırlar.

Onların varlık, insan ve maneviyat anlayışları yavaşça değişir ve seküler bir bakış açısına doğru kayar. Bu süreçte maneviyat, insan merkezli ve hazcı bir kavram haline gelir. Allah ile derin bir ilişki kurmak ve manevi gerçeği aramak yerine bu kişiler daha çok anlık haz, keyif ve dini öğretilerden maddi çıkar sağlama üzerine odaklanırlar.

Bu bakış açısındaki değişim, uzun vadede onların inançları ve dini kimlikleri üzerinde ciddi etkiler bırakır ve din ile maneviyat, zihinlerinde orijinal yerinden düşer, dünyasal arzuları karşılamak için bir araç haline gelir.

Bu alana giren başörtüsüz kadınlar, izleyici çekmek için hangi araçları kullanıyorlar?

Bu kişiler farklı katmanlarda faaliyet gösteriyor ve izleyicilerini çekmek için çeşitli araçlar kullanıyorlar. Burada gözlemlenen en önemli meselelerden biri, dinin ticarileşmesidir. Bu akımlar dini öğretileri satılacak ürünlere dönüştürmüşlerdir.

Örneğin bir kadın sosyal medyada “Allah’la Aşk” başlıklı bir klip düzenleyip, bunu oldukça yüksek bir fiyata satmaktadır. Bu klipler duygusal paketler olarak sunulmakta ve bazıları bu alanları dini mekanlara taşımaktadır.

Bu akımların yöntemlerinden biri de ziyaretleri, manevi bir turizm türüne dönüştürmek ve hatta bir “festival pazarı”na çevirmektir.

Bir kişi, İmam Hüseyin’e (a.s) ziyarete gittiğinde orada izleyicileriyle iletişim kurmaya çalışır. Ancak burada önemli olan nokta, kişinin İmam Hüseyin’e (a.s) bakışı ve O’na olan manevi bağının zamanla sadece duygusal ve hissi bir bakış açısına dönüşmesidir.

Bu akımlar genellikle dinin duygusal ve hissi yönlerine büyük önem verir ve “yüzeysel duygusalizm” adı verilen bir anlayışı dinin pratiğinde teşvik ederler. Bu duygusalizm, zamanla mantığı zayıflatır ve bireyler dini daha çok duygusal görünümleriyle ilişkilendirirler.

Sonraki aşamada ise işlevselcilik güçlendirilir ve dini öğretiler sadece izleyicilerin günlük ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik araçlar olarak sunulur. Bu süreç yüzeysel bir din anlayışına, dini gerçek anlamından uzak, derinlikten yoksun bir hale getirir.

Biz İmam Hüseyin’den (a.s) dünya ile ilgili bir dilek, şifa ya da özel bir ihtiyaç isteyebiliriz ancak bizim O’na olan bağımız bundan çok daha derindir. Bu bağ kalpten ve manevi bir bağdır. Bizim anlayışımıza göre İmam Hüseyin (a.s) sadece dünya işleriyle ilgilenen bir figür değildir. O, bir rehber ve direniş önderidir ve bizim O’na olan ilişkimiz sadece enerji ya da ruhsal bir canlanma amacıyla değil çok daha derin bir anlam taşır.

Fenomenler İnsanların Maneviyatına Nasıl Zarar Veriyor?

Bloggerların dini sunma ve resmetme şekli nasıldır?

Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu akımların “enerji kazanma” gibi ifadeler kullanarak üzerinde daha fazla tartışma yapılması gereken yüzeysel yoruma ve tevilere gitmeleri ve değerler sistemini yer değiştirmeleridir. Bu kişiler, bizlerin dini bilgilerimizde Kur’an ve Ehli Beyt’e (a.s.) bakış açısını, özellikle de derin ve bilgiye dayalı bakış açısını farklı bir şekilde sunarlar. Örneğin atölye ve etkinliklerinde, İmam Hüseyin’in (a.s.) hayatının yalnızca belirli bir yönünü vurgularlar ve diğer boyutlarını göz ardı ederler. Bazen bizim entelektüel ortamımızda hiç yer almamış ifadeler kullanarak “Benim söylediğim İmam Hüseyin’I (a.s.) şimdiye kadar size kimse anlatmadı çünkü öğrenmenizi istemediler” gibi iddialarda bulunurlar. Sonrasında ya çarpıtılmış ya da tamamen uydurulmuş hikâyeler sunmaya başlarlar. Örneğin, “İmam Hüseyin (a.s.) bir işadamıydı, bir at yetiştirme merkezi vardı ya da bütün Kerbela’yı satın almıştı” gibi söylemlerle ortaya çıkarlar.

Bu rivayetler ve yorumlar eğer bazı durumlarda Peygamber (s.a.a.) veya Ehli Beyt’in (a.s.) ticari faaliyetlerine dair dini tarihimizde bazı referanslar yer almışsa bile, gerçek maneviyatı tahrif etmek ve onu yüzeysel bir bakış açısına indirgemek amacıyla sunulmaktadır. Bu tür yönlerin abartılması ve maneviyatın bu alanlarda yoğunlaştırılması sadece dinin gerçek değerlerini gölgelemez aynı zamanda bizim İmam Hüseyin (a.s.) ile kurduğumuz derin ve yol gösterici ilişkiyi de tahrif eder.

Bazı kişiler daha da ileri giderek rivayetleri uydurmak ve garip tahrifatlar sunmak suretiyle, bizim asli dini bilgimizle tamamen çelişen anlatılar oluştururlar. Bu akımların ilginç yanlarından biri hiçbir delili olmayan rivayetleri uydurarak, refahçılığı ve servet birikimini manevi değerler olarak sunma çabasıdır.

Bu sahte rivayetlerden bazıları Peygamber Efendimiz’den (s.a.a.) şu şekilde nakledildiğini iddia eder: “Fakirlik, ashabımın süsüdür ancak ahir zamanda zenginlik, dini korumanın aracı olacaktır.” Bu rivayet tamamen uydurmadır ve bu tür bir anlatıma dayanarak servet birikimini manevi bir değer olarak tanıtmak için deliller üretirler. Bu yaklaşım dini bilgilerimizde açık bir tahrifattır.

Bu akımların sanal alandaki faaliyetlerinin kapsamı ve genişliği nasıl şekilleniyor?

Spiritüel bloggerların önemli özelliklerinden biri, izleyicileri kendilerine çekmek için medya araçlarını ve tekniklerini kullanmalarıdır. Örneğin, dini alanlarda faaliyet gösteren bloggerlar, dini pratiği rahatlık, zenginlik ve şık, çekici görünümlerle ilişkilendiren bir imaj sunmaya çalışırlar ve sanki “dini yaşam” ile “dünya sevgisi”ni bir arada harmanlayabiliyorlarmış gibi davranırlar. Yani İmam Hüseyin’i (a.s.) ziyaret eden biri, manevi yolculuğunun yanında alışveriş yapma ve mal biriktirme programları da düzenler. Bu durum “Tanrı ve hurma” örneğinin bir yansımasıdır; yani hem dini yaşamak hem de dünyayı yaşamak mümkündür.

Muhafazakar bloggerlar şık görünümleri, refah içinde yaşamları ve bazen İslami öğretilere dayanan ruhani tavsiyeleriyle izleyicileri için çekici rol modeller olmaya çalışırlar. Ancak gerçekte bu eylemlerin çoğu gerçek maneviyatı teşvik etmek yerine sadece dini ve dini duyguları araçsal bir şekilde kullanmaktan ibarettir. Bu durum özellikle “hicap stili” veya “manevi paketler” gibi finansal ve pazarlama amaçlı sunulan kavramlarda belirgindir. Dini maddi rahatlıklar ve dünyevi zevkler açısından çekici hale getirilerek, manevi ve dini anlamın bozulmasına ve satılabilir bir meta haline getirilmesine yol açmaktadır.

Bu dönemde İnstagram’ı, Yeni Çağ dininin tapınağı olarak adlandırmak mümkün; çünkü eğer yeni bir din varsa, o dinin tapınağı Instagram’dır. Bu sosyal ağ, dinbilimcilerin bahsettiği farklı ve dağınık dinleri sergileyebilir ve bunları gözler önüne serebilir.

İnstagram’da, bireycilik ve insanlara sundukları çevreye dayalı olarak onları yönlendiren dini eğitmenleri ve koçları görmek mümkündür. Bu tür bir din anlayışı, insanın yalnızca kendisine güvendiği ve dışarıdan bir rehberliğe ihtiyaç duymadığı bireycilik üzerine kuruludur.

Bu bireyci ortamda, İnstagram bir kişinin yaşamını yönlendiren bir rehber işlevi görebilir. İnsan, her an rehberliğe ihtiyaç duyar ve bu manevi rehberlik sanal ortamda sunulur öyle ki artık akıl yürütme ve mantıklı bir açıklama gerekmez.

Bu ağlarda bulunan kişiler dini kökenlere ve temellere dikkat etmezler. Din burada artık geçerli ve bilimsel, fıkhi ve ahlaki kurallara sahip bir kurum olarak kabul edilmez.

Din dünyasında insanın rehberliği belirli bir kaynağa dayanırken, bloggerlık dünyasında yaşamın rehberliği nedir?

Geleneksel dünyada din, hadis, fıkıh ve ahlak bilgilerini içeren bir içtihad sürecinden gelir ve bu insanlar için dini ve davranışsal bir sistem oluşturur, ritüelleri belirler. Ancak sanal ortam ve sosyal medyada, size manevi rehberlik sunan biriyle karşılaşırsınız ancak bu rehberlik güvenilir dini bilgilerle değil, basit ve bireysel bir bakış açısıyla yapılır.

Burada dini kaynaklar ve ilkeler üzerine odaklanmak yerine, sadece size bir duygu yaratacak olanı arıyorsunuz. Gerçek dini anlam ve hakikati aramak yerine, sizi manevi bir yolculuğa çıkaracak bir rehberlik arıyorsunuz.

Bu ortamda, örneğin size belirli bir zikri 359 kez söylemeniz söylendiğinde, bunun nereden geldiğini artık sorgulamazsınız; sadece bunu yapmaya ve manevi bir duygu yaşamaya odaklanırsınız.

Yeni çağ manevi dünyasında, bazı dualar garip ve hatta komik şekillerde sunulmaktadır. Örneğin bir kadın anlamı olmayan duaları önerebiliyor!

Şunu unutmamalıyız ki İslam dini bu meselelerden çok daha öte bir yere sahiptir; oysa biz dini sadece zenginleşmek, rızkı artırmak ya da hatta başkalarının sevgisini kazanmak gibi amaçlar için bir araç olarak gören, seçici ve dar bir bakış açısıyla karşı karşıyayız.

İslam İnkılabı’nı ortaya koyan, dünya zalimlerini diz çöktüren ve direniş gibi kavramları küresel bir kültüre dönüştüren din, hâlâ aynı potansiyelini ve etkinliğini korumaktadır.

İslam, insan yetiştiren ve toplum inşa eden bir sistem olarak büyük hareketler yaratabilmiş ve bu süreci devam ettirebilme kapasitesine sahiptir. Bu din, öz kimliği ve derin anlam üretme gücüyle küresel değişimlere yol açacak kültürler oluşturabilir, zulüm ve emperyalizme karşı büyük hareketler başlatabilir.

Ancak asıl tehlike bu seküler ve indirgemeci düşüncelerin, dinin kapsamlı ve ilahi bakış açısının yerine geçmesidir.

Dini sadece zenginleşme, hastalıkları iyileştirme ya da benzer meselelerle sınırlı dar bir çerçeveye hapsederek anlamını kaybetmesine yol açmak, bir bakıma dünya zalimlerinin istediği bir durumdur.

Zalimler, İslam’ın gerçek gücünden korktukları ve bu dar ve yüzeysel bakış açısını Müslümanlara enjekte etmek için her türlü çabayı sarf etmektedirler.

Onlar, direniş ruhu ve devrimci kimliğiyle emperyalist güçlere karşı meydan okuyan bir İslam görmek istemezler, aksine onların hoşuna gidecek ve zarar vermeyen bir dini yaymaya çalışırlar. Bu din, zulme karşı çıkmak yerine maddi ve dünyevi bir çerçeveye hapsolur ve onlara hiçbir tehdit oluşturmaz.

Dinin bu indirgemeci ve dünyevi araç haline getirilmesi sadece İslam’ın gerçek özüne ihanet etmek değil aynı zamanda dünya zalimlerinin din gücünü kontrol altına almak için tasarladıkları bir yoldur.

Blog yazarları tarafından dinin cazip hale getirilmesi ve takipçi çekme süreci nasıl işler?

Bu tür dinin cazip hale getirilmesi, bazı kişilerin dini ilkeler yerine yanlış öğretileri dinin çeşitli parçalarıyla karıştırarak cazip hale getirmeye çalışmaları sorunlara yol açabilir. Aslında modern çağın temel amacı dini yalnızca kendi özünden çıkarmakla kalmayıp, kendisini tüm kültürlerde var olan bir şemsiye olarak tanıtmaktır.

Bu süreçte, gençler dini esaslar ve gerçek ibadetler yerine yüzeysel ve temelsiz kavramlara, örneğin “karma” gibi öğretilere yöneliyor olabilirler. Bu durum onları gerçek dini öğretilerden uzaklaştırır ve bunun yerine dışsal cazibeler ve dini temeli olmayan kavramlara yönelmesine sebep olur.

Namaza yönelik yeni bakış açısında, bazı insanlar namazı Allah ile manevi bir bağlantı kurmak yerine, beden ve zihin durumlarını iyileştirmek için bir araç olarak görmeye başlamışlardır. Örneğin bazı kanallarda bir kişinin, secdenin belirli çakraları aktive ettiğini söylediğini görebilirsiniz.

Bu tür yorumlar namazı gerçek anlamından çıkararak, dini bir ibadet olmaktan uzaklaştırır. Bu durumda “namaz” ismi bile artık doğru olmaz çünkü bahsedilen şey dini öğretilerden sapmış ve bireyselcilik ile manevi olmayan enerjilere dayalı bir kavram haline gelmiştir.

Arka planda muhafazakar blogger akımlarının, emperyalist kurumların desteğini almak amacıyla kasıtlı hedefler güttüğü söylenebilir mi?

Düşman, bu gibi konuları dini ve kültürel öğretilerin ciddi rakipleri olarak sahneye sürmeyi başarmıştır. Amaçları insanları direniş, mücadele ve zalimlere karşı durma ruhunu pekiştiren dini öğretilerden uzaklaştırmak ve bunun yerine insanları hazcı ve bencillik yönüne itmekti. Bu bireyci modellerde, toplumlar parçalanır ve sosyal ve dini birlikteliğin yerine bireysel ve dünyevi arzulara odaklanılır. “Karma”, “çekim yasası” ve “pozitif düşünme” gibi öğretiler de bu akımlara dahil olup, daha çok kişisel ve bireysel fikirleri satmaya yönelik olup, birey ve toplumun emperyalist baskılara ve zulme karşı dirençlerini güçlendiren sosyal ve dini öğretileri yaymayı amaçlamamaktadır. Gerçekten de bireylerin sosyal ve dini gelişiminden çok, yalnızca kişisel çıkarlarına odaklanan bir destekleyici hareketi temsil etmektedir.

Fenomenler İnsanların Maneviyatına Nasıl Zarar Veriyor?

Son olarak, bu mesele için bir özet ve çözüm öneriniz varsa, lütfen paylaşın.

Bu alanda faaliyet gösteren ve etkileşimde bulunan kişiler dinimizin belirli bir bilgi sistematiği içinde şekillendiğinin farkında olmalıdırlar; bu sistemin tüm yönleri ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Bu, dinin bizim yaşam tarzımız ve işlevlerimize kayıtsız olduğu anlamına gelmez aksine bu konuları da kapsamlı bir şekilde ele almıştır.

Eğer sadece kabul edilebilirlik odaklı hareket edersek ve bu sınırlı çerçevede tartışma yaparsak bilişsel hatalara düşeriz. Yeni nesilde, blog yazarlarının sosyal kabul ve etki yaratma çabasıyla medya araçlarını kullanması doğal ve kabul edilebilir bir durumdur. Bugün medya, en önemli reklam aracıdır.

Ancak asıl sorun akıl dışı ve akıl karşıtı akımlar ile karşılaştığımızda ortaya çıkar. Bu akımlar bazen sahte bilimsel dil kullanarak kuantum, enerji ve frekans gibi kavramları, bilimsel bir dayanağı olmadan, bu sahte manevi anlayışa dayandırarak ileri sürerler. Örneğin, bir zikir türünün belirli bir frekansa sahip olduğu iddia edilir ancak bu iddianın doğruluğunu ispatlayacak hiçbir bilimsel ölçüm veya test sunulmaz.

Bizim dinimiz, alimlerimizin büyük çabalarıyla ortaya çıkmıştır ve akıl karşıtı değildir. Bu akımların sahte bilimsel, içselci ve gizemci yaklaşımlarla bizi dini ahlak, hükümler ve ibadetler gibi asli boyutlardan uzaklaştırmalarına izin vermemeliyiz.

Bir diğer önemli nokta bu akımlarda gözlemlenen önemli bir dönüşümdür; içsel bir dönüşüm, burada insanlar artık din anlayışlarını dini kurumlardan almazlar aksine postmodern çağda içsel otoritelerini ve kişisel kararlarını haklı çıkaran bir yaklaşımı benimserler.

Dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmak için belirli bir yolu izlemeliyiz. Bugün ilahiyat fakültelerinde yirmi yıl emek verip ders okuyan bir talebe “Ben de hadisleri okuyabilir ve kendi yorumumu yapabilirim” gibi bir argümanla karşılaşmaktadır.

Eğer durum böyle olsaydı artık ilahiyat fakültelerine gerek olmazdı ve herkes doğrudan Kuran ve hadislerle kendi yorumlarını yapabilirdi. Din, farklı katmanlara sahiptir ve sadece bireysel huzuru sağlamak için değildir. Sadece manevi bir bağ kurarak veya manevi hazlar peşinde koşarak dinden fayda sağlanamaz. Din, hükümeti, politikayı ve ekonomiyi düzenlemeli ve çok daha büyük boyutlara hitap etmelidir.

Kendi bireysel yaşantınızda sadece kişisel anlayışınızla dini değerlendiremezsiniz. Din, daha büyük bir anlam ve düşünsel sistem içinde anlam bulur. Din, asıl kaynağından alınarak anlaşılmalıdır. Günümüzde ilahiyat fakültelerinde yeni bilgi alanlarına girmiş bulunuyoruz ve çok çeşitli disiplinler üzerinde çalışılmaktadır.

Ayetullah Hamaney, 12 Temmuz 2022 tarihinde vaizlerle yaptığı görüşmede, vaazın “Allah’ın mesajını halkın ruhuna ve kalbine iletmek” anlamına geldiğine vurgu yapmıştır. İslam ilahiyatı, hurafelere bulaşmadan bu rolü yerine getirebilir. Sosyal medyada yeni çağ ruhçuluğu ve seküler manevi akımlar olarak ortaya çıkan pek çok akım şirke dayalı kökenlere sahiptir.

İnanabileceğimiz tek kurum havzadır. Ancak bu diğerlerinin de dini öğretiler hakkında sosyal medyada faaliyet gösteremeyeceği anlamına gelmez, yalnızca onlar da dini düşünürler ve büyüklerden tavsiyeler almalıdır. Kıymetli rehberimiz, Allame Misbah’ı düşüncenin hocası olarak tanıtmaktadır ve gençlere Şehit Mutahhari’nin eserlerini okumalarını tavsiye etmektedir. Bizler, doğrudan hadisleri kendi başımıza yorumlayamayız; Kuran’a ve manevi öncülere olan bağımız, bu tür düşünürlerin aracılığıyla olmalıdır.

Bugünkü çözüm önerimiz, “kamuya bilinç kazandırmaktır.” Sosyal medyada bu öğretilerin geniş çapta yayıldığı bir dönemde kamuoyu bilincinin artırılmasına ihtiyaç vardır. Bu bilinçlendirme süreci iki açıdan önemlidir: birincisi manevi ve inançsal tehlikeler, ikincisi ise finansal dolandırıcılıklar meselesidir. Manevi ihtiyaçları nedeniyle, bazen milyonlarca para harcayarak sözde manevi kurslara katılmak isteyen kişilere sıkça rastladım. Manevi ihtiyaçları karşılama adı altında yapılan bu dolandırıcılıklar, bu konuda kamuoyu bilinçlendirmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Fenomenler İnsanların Maneviyatına Nasıl Zarar Veriyor?

Tags

Your Comment

You are replying to: .
captcha