Havza haber ajansına göre, İslam, kadınların toplumda yer almasını -İslami ilkeler ve giyim kurallarına riayet ederek- sadece mübah görmekle kalmayıp, bazı durumlarda da gerekli görmektedir.
İslam'ın ilk dönemine baktığımızda, kadınların çeşitli bilimsel, sosyal ve hatta siyasi alanlarda aktif roller üstlendiği görülmektedir. Bu yazıda, İslam perspektifinden kadınların toplumdaki yerini ve onların topluma katılımı için gerekli şartları inceleyeceğiz.
İslam açısından kadınların toplumda yer alması, doğru ve İslami bir giyimle birlikte herhangi bir engel teşkil etmemektedir. Kadınlar, İslami giyimi koruyup sosyal tehlikeleri ve zararları azaltacak bazı ilkelere riayet ederek toplumda yer alabilir, ilim öğrenebilir veya onlara uygun bir işte çalışabilirler.
İslam için önemli olan, kadının iffetinin ve toplum içindeki statüsünün korunmasıdır ve kadının toplumda varlığı, kadın ve erkek arasındaki doğal farklılıklar dikkate alınmadan olmamalıdır. Tarihi kaynaklar, İslam'ın ilk döneminde kadınların sosyal faaliyetlerde bulunduğunu ve evde kalmakla yetinmediklerini göstermektedir. Ancak, kadınların evde kalmasını tercih eden ve bunu tavsiye eden rivayetler de bulunmaktadır.
İslam'ın ilk döneminde kadınların toplumda varlığı
Kadınların toplumsal hayatta yer alması ve sosyal faaliyetlere katılımı, İslam'ın ilk döneminde tarihsel bir gerçek olarak kabul edilmektedir ve tarihi kaynaklara göz atıldığında bu durum kolayca anlaşılabilir.
İslam açısından kadınların sosyal faaliyetleri sadece hoş karşılanmakla kalmaz, bazı durumlarda da övgüye değer olarak görülmektedir. "İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak", "biat", "hicret" ve "zekatın farz olması" gibi ayetlerin dikkatlice incelenmesi, Kur'an'ın kadınların sosyal hayatta yer almasına onay verdiğini ortaya koymaktadır. İslam'ın ilk dönemine baktığımızda, din büyüklerinin kadınlarla olan etkileşimleri, diyalogları dikkat çekicidir. Kadınlar, Peygamber Efendimiz'in (s.a.a.) sahabelerine hadisler rivayet eder veya Peygamber'in (s.a.a) sözlerini sahabelerden duyup ezberliyorlardı. Ayrıca, çok sayıda dini ve ilmî sorularının cevaplarını Peygamber Efendimiz'den (s.a.a.) ve O'nun sahabesinden alarak başkalarına aktarırlar.
Kadınların Bilim Öğrenmesi
İslam açısından kadınların ilim ve bilgi edinmesi yasaklanmamıştır. Peygamber Efendimiz'den (s.a.a.) gelen meşhur bir hadiste, "İlim talebi her Müslüman erkek ve kadın için farzdır" denilmektedir. İslam, kadınların evden çıkmasını, ilim öğrenmesini ve belirli ekonomik faaliyetlerde bulunmasını yasaklamamıştır.
Bilim öğrenmek ve bilgi edinmek, hem erkeklerin hem de kadınların ortak olduğu bir hükümdür ve İslam dini, cinsiyeti bilgi edinmenin önünde bir engel olarak görmemektedir.
Kur'an'ın Peygamberin Eşlerine Hitabı
Bazıları, kadınların toplumda yer almasının ve evden çıkmalarının caiz olmadığını belirtmek için "Evlerinizde kalın ve cahiliye dönemindeki gibi süslerinizi açığa çıkarmayın" (Ahzab, 33) ayetine atıfta bulunmaktadır. Bu ayet, aslında Peygamber Efendimiz'in (s.a.a.) eşlerine hitap etmektedir. El-Mîzan Tefsir'inde belirtildiği gibi, "Ey Peygamberin hanımları, evlerinizden çıkmayın" anlamına gelmektedir.
Ahsenul-Hadis Tefsiri'nde ise bu hitap sadece Peygamber'in (s.a.a) eşlerine mahsus bilinmiş, aynı zamanda onların dışarı çıkmalarının sadece siyasi konularla sınırlı olduğu da ifade edilmiştir. Zira Peygamber'in (s.a.a) eşleri hacca gidiyorlardı. Bazıları, Peygamber Efendimiz (s.a.a.) ve İmam Ali'nin (a.s.) hiçbir zaman bir kadını vali veya yönetici olarak seçmediğine atıfta bulunarak, kadınların siyasi meselelerde yer almasının yasak olduğunu iddia etmektedir.
Ancak bu durum, bir kelime veya dil meselesi değil, bir davranış biçimidir. Sadece böyle bir seçim yapılmaması, kadının toplumdaki rolünün yasaklı olduğu anlamına gelemez.
Kadınların seçilmemesi, erkeklerin kadınlara göre öncelikli olduğu anlamına gelir. Bu durum en azından güçlü bir ihtimal olarak ortaya konabilir.
Kadınların sosyal ve siyasi alanlarda yer almasının yasak olmadığını daha iyi anlamak için, İslam'ın ilk döneminde kadınların katılımına dair örnekler verelim.
Hz. Fatıma'nın (s.a) Siyasi Rolü
Hz. Fatıma'nın (s.a) toplumda en bilinen katılımı, camide yaptığı Fedek Hutbesi'dir. Hz. Fatıma (s.a), savaş alanlarında İslam askerlerini tedavi etmek için yer alıyordu. Hem kadınlar hem de erkekler, bilimsel konularda O'na başvuruyor ve cevaplarını alıyorlardı. O dönemde Hz. Fatıma'dan (s.a.) faydalanan kadınlar arasında Esma, Ümmü Eyn ve Fizze gibi isimler bulunmaktadır.
Resûl-i Ekrem'in (s.a.a.) tanınmış sahabeleri arasında yer alan Câbir ve Selman, O'nun ilahi bilgisinden faydalandılar. Kadınların savaşlarda yaralıları tedavi etmek, yemek pişirmek, hastalarla ilgilenmek ve malları korumak için katılımı, tüm İslam hadisçilerince kabul edilmektedir. Nesibe bint Kâb, çoğu savaşta Resûl-i Ekrem'in (s.a.a.) yanında yer alarak; yaralıları tedavi ediyor ve hatta Resulullah'ı (s.a.a.) savunuyordu. Öyle ki, bir savaşta elini kaybetti. İslam'ın ilk döneminde birçok kez kadınlar Resûl-i Ekrem'e (s.a.a.) biat ettiler.
Kadının Toplumda Bulunma Şartları
İslam'da kadının siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda bulunması için bir dizi şart öngörülmüştür. Bu şartlar, kadının onurunu ve kişiliğini koruyarak sosyal görevlerini yerine getirebilmesi içindir. Bu şartların korunmasıyla huzurlu ve sağlıklı bir toplum elde edilecek ve kadının insan onuru da korunmuş olacaktır.
İslam, kadının toplumda bulunması için, onun kişiliğini ve onurunu korumaya yönelik şartlar belirlemiştir. Diğer bir deyişle, İslam, kadınlar ve erkekler arasındaki fiziksel ve ruhsal farklılıkları göz önünde bulundurarak her biri için görev ve sorumluluklar belirlemiştir. Bu bağlamda kadınların yeni nesli eğitme ve ailenin sıcaklığını koruma görevi bulunmaktadır.
Bu nedenle, herhangi bir işe yönelmek veya sosyal alanda bulunmak, eğer onların bu önemli ve asıl görevini göz ardı etmek anlamına geliyorsa, asla kabul edilemez. Bunun yanı sıra, bu durum topluma telafisi mümkün olmayan zararlar verecek ve kadınları gerçek kişiliklerinden ve kimliklerinden mahrum bırakacaktır.
Ancak bu, kadınların sosyal alandaki varlıklarını göz ardı etmek veya onları yasaklamak anlamına gelmez. Aksine, kadınlar, aslında kadın şahsiyetini desteklemek amacıyla uygulanan İslami kurallara ve şartlara riayet ederek sosyal faaliyetlerde bulunabilir.
Kadınların sosyal alanlarda faaliyet göstermesinin yasaklanması, denge yolundan sapma olarak değerlendirilirken; kadınların faaliyetlerine aşırı bir şekilde odaklanmak ve bu durumun onların asıl rollerini gölgede bırakması da yanlış bir yoldur.
İslam, kadınların asıl görevi olan sağlıklı bireyler yetiştirme ve ailenin sıcaklığını koruma konusuna dikkat ederken, bu görevi merkeze alarak sosyal alanlarda da faaliyet göstermelerini istemektedir.
Toplumda Uygun Bir Giyimle Bulunma
İslam, kadının sosyal varlığından kaynaklanan zararları azaltmak için uygun kıyafet kuralları belirlemiştir. Tesettür, hem ahlaki sapmaları azaltır hem de kadına güvenlik, huzur ve korunma sağlar.
Kur'an'da tesettürün ölçüsünün belirlenmesi, kadınların toplumda bulunmasının sorunlu olmadığı anlamına gelir ve kadınlar, Kur'an'ın belirlediği kıyafet ile toplumda aktif olarak yer alabilirler.
Kur'an, tesettürün sınırlarını "cilbab" (vücut örtüsü) ve "himar" (başörtüsü) olarak belirtmiştir.
İslam, kadını sadece evin içine hapsetmemekle kalmamış, aynı zamanda kadın için örtünme yasası getirerek onun maddi ve mânevi güvenliğini sağlamayı amaçlamıştır.
Tesettürlü olarak evden çıkan bir kadın, iffet mesajını yabancı erkeklere iletmektedir. Böylece ne kadın erkekleri kendine çağırır ne de erkekler ona yaklaşır; bu sayede o, başkalarının rahatsız ediciliklerine daha az maruz kalır.
Your Comment